as …

  1. Noun madem ki …
a's
A'nın devamlı müşterisi olmak Verb
as
kadar.
Bob runs fast, but I run just as fast: Bob hızlı koşar, fakat ben de onun kadar (hızlı)
koşarım.
He is as generous as he is wealthy: Zengin olduğu kadar da cömerttir.
Adverb
as
gibi, örneğin.
Some flowers, as the rose, require special care: Gül gibi bazı çiçekler özel ihtimam
isterler.
to act as a father: baba gibi davranmak.
Some animals are cunning, as the fox: Bazı hayvanlar kurnazdır, örneğin tilki.
as often happens: çoğunlukla olduğu gibi.
Adverb
as
olarak.
Man as different from other animals: Öbür hayvanlardan ayrı olarak insan.
to treat
someone as a stranger: bir kimseye yabancı muamelesi yapmak.
Adverb
as
üzere, veçhile.
as you like: nasıl isterseniz (isteğiniz veçhile). Adverb
as
gibi, kadar.
Do as we do: Bizim gibi yapın.
It is valuable as gold: Altın kadar kıymetlidir. Conjunction
as
… iken, esna(sın)da, sıra(sın)da.
He was often ill as a child: Çocuk iken (çocukluğunda/çocukluğu
esnasında) çoğu zaman hasta idi.
As a child, I used to think so: Çocuk iken ben de öyle düşünürdüm.
He went out (just) as I came in: (Tam) ben girerken o gidiyordu.
One day, as I was sitting … : Bir gün, ben otururken …
They were murdered as they lay asleep: Uyurken (uyku esnasında) öldürüldüler.
Conjunction
as
için, … diğinden, … sebebiyle, -den dolayı, madem ki, … maksadıyla.
As you are leaving last, please
turn out the lights: Mademki en son siz çıkıyorsunuz, lütfen lambaları da söndürün.
As it were raining, we stayed at home: Yağmur yağdığından (dolayı) evde kaldık.
As you are not ready, we can not go: Hazır olmadığınızdan gidemeyiz.
Conjunction
as
gerçi, her ne kadar … ise de, … olsa bile.
Improbable as it seems, it's true: Her ne kadar imkânsız
gibi görünüyorsa da, gerçektir.
Bad as it was, it might have been worse: Gerçi bu kötü idi, fakat daha da kötü olabilirdi.
Conjunction
as
-dikçe/-dıkça.
He grew gentler as he grew older: Yaşlandıkça kibarlaştı. Conjunction
as
… ile aynı, aynen … gibi.
I have the same trouble as you had: Senin karşılaştığın güçlüklerle
ben de karşılaştım.
It is as you told me: Aynen bana söylediğin gibi.
A is to B as C is to D: A'nın B'ye oranı ne ise, C'nin D'ye oranı da odur.
Pronoun
as
… veçhile, … üzere.
She did the job well, as can be proved by the records: Kayıtlarla ispatlanabileceği
gibi, o görevini hakkıyla yaptı.
Pronoun
as
… olarak, … sıfatıyla.
to act as a chairman: başkan sıfatıyla eylemde bulunmak.
I remember
him as having been a good artist: Onu iyi bir sanatçı olarak hatırlıyorum.
I had him as a student: O benim öğrencimdi.
He works as a farmer: Çiftçi olarak çalışıyor.
The child is lazy as lazy: Çocuk tembel mi tembel.
As you were! Affedersiniz! Pardon! (Yanlış söylenen bir sözü düzeltmek için söylenir).
The plane leaves at 9.30, as you were! 10.30.: Uçak 9.30'da, affedersiniz, 10.30'da kalkıyor.
as
eski Romada (M.Ö. 80 yılına kadar) kullanılmış bir sikke. Noun
as
ağırlık birimi, ≈ 327 gram. Noun
As
Arsenic
As
arsenik Noun, Chemistry
as
ace Noun
as
star Noun
as
superstar Noun
as
champion Noun
as
stoat Noun
as
ermine Noun

as
Arsenik elementinin sembolü
as
İskambil kâğıtlarında birli
as
Önüne geldiği ... kademesini anlatır
as
Kakum denen ... adı, hermin
as
Mersin ağacı